Hayata gözlerini Minnesota’da açan Riley, burada mutlu bir çocukluk geçirmektedir. Ancak ailenin San Francisco'ya taşınmasıyla yeni ve sorunlu bir dönem başlar. Bu yeni ortama uyum sağlamakta güçlük çeken Riley için hayat giderek çekilmez hale gelir.

Riley’in başından bunlar geçerken, başından beri beynindeki duygu merkezinde bulunan Neşe, Üzüntü, Korku, Tiksinti ve Öfke olmak üzere beş ana duygu, bir panel aracılığıyla onun davranışlarını yönlendirmektedir. Riley’in bütün gün yaşadığı acı tatlı anılar bu merkezde biriktirilir, o uykudayken kalıcı hafızaya alınır, sınıflanır, saklanır, denetlenir, artık gerek olmadığına karar verilenler unutulmaya terk edilir. Korkular bilinçaltında saklanır, rüyalar bir film gibi çekilir. Riley’i hayata bağlayan çekirdek anılar ve arkadaşlık, aile eğlence gibi adalar özenle korunur. Ancak yeni ortamın ve büyümenin getirdiği sorunlar bir gün duygu merkezinde büyük bir yıkıma neden olur. Neşe ve Üzüntü sorunu gidermek için büyük bir maceraya girişirken duygu merkezinin kontrolü Korku, Tiksinti ve Öfke’ye kalır.

Pixar’ın son animasyonu Ters Yüz, insan ve hatta hayvan beyninin çalışma mekanizması hakkında ilginç bir hipotez öne sürüyor. Vücudun bu en karmaşık organının işleyişini basitleştirerek anlatırken, ortaya çıkan bir krizin bu ortama etkisini eğlendirici bir biçimde yansıtıyor.

Canımızı yaksa da her duygunun önemli ve değerli olduğu, ciddi bir travma ile duygu dünyamız yıkıma uğrasa da sağlam kalan tek bir duygunun bu dünyayı yeni baştan kurmaya yetebileceği ve ailenin her durumda hayata tutunmamızı sağlayan en önemli kurum olması, filmin didaktik mesajları olarak sayılabilir. Ters Yüz, çocuklar kadar büyük tarafından da görülmeyi hak ediyor.

Ters Yüz’de satranç da kendine küçük bir yer buluyor. Neşe, Üzüntü ve Bing Bong’un yolu ‘Imagination Land’de düştüğünde, iskambil kâğıtlarından yapılmış evin dağılmasıyla ortaya satranç taşları çıkar: Beyaz bir vezir, siyah bir kale ve beyaz piyonlar.