Lee Chandler, abisi Joe'nun aniden rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldığı haberini alır. Hemen yola çıksa da hastaneye vardığında kardeşinin biraz önce öldüğünü öğrenir. Yeğeni Patrick'e babasının ölüm haberini vermek için Manchester-by-the-Sea kasabasına gider. Cenaze işlerini halletmek için Patrick ile birlikte kalmaya başlar. Abisinin vasiyeti açıklanınca 16 yaşındaki Patrick'in kendisine emanet edildiğini öğrenir.

Lee, geçmişte karısı Randi ve çocuklarıyla mutlu bir yaşam sürerken, sarhoşluğu nedeniyle çıkan yangında çocuklarını kaybetmiş, karısı tarafından terk edilmiş, intihara teşebbüs etmiş, sonuçta acılarla dolu geçmişini gömdüğü bu kasabayı ebediyen terk etmiştir. Soğuk hava nedeniyle cenaze töreninin ertelenmesi cenazenin hastanedeki dondurucuda, Lee’nin de babasının ölümünü henüz idrak edememiş olan Patrick ile kasabada mahsur kalmasına neden olur.

Lee, Patrick'in kendisiyle birlikte Manchester'a dönmesini ister, ancak Patrick kasaba dışında bir hayat düşünemez durumdadır. Geçmişte sorunlar yaşayan, ancak şimdi kendisini toparlamış görünen Patrick’in annesi bir umut olarak belirir. Ancak annenin durumu ve dindar bir Hıristiyan olan nişanlısı buna engel olur. Lee, hem Patrick'in hem de kendisinin hayatını sürdürebileceği bir çözüm bulmak zorundadır.

Yaşamın Kıyısında, kardeşinin ölümü üzerine, acı anılarla dolu kasabasına geri dönmek zorunda kalan genç bir adamın dramını anlatıyor. İzleyici, Lee’nin ne kadar yaralı olduğunu, hatta yaşayan bir ölü olduğunu ancak zamanla anlayabilir. Sesiz, bir göl kadar durgun giderken, Lee’nin çocuklarını kaybedişi izleyicide adeta bir göktaşı çarpma etkisi yaşatır. Artık Lee’nin iflah olmayacağını iliklerimizde hissederiz.

Joe, Lee ve Patrick’in teknede geçen anları filmin erkek kahramanların en mutlu zamanlarıdır. Hem Lee, hem de Joe çocuklarını taşıyan kadınlarla sorunlar yaşar. Her iki kadının da yaşadıkları travmalara karşın, bazı yara izleri taşısalar da, yeni bir evlilik yapmaları, hatta çocuklarını yangında kaybeden Randi’nin yeniden anne olması yönetmenin erkeklerin daha kırılgan ve masum olduğu imasını vermeye çalıştığını düşündürür. Henüz erkekliğe yeni ancak hızlı adımlar atan Patrick’in de mahkum olduğu erkek yazgısından kaçamayacağı hissedilir.

Yaşamın Kıyısında, bezendiği derin acılara karşın umut dolu bir film. Çocuklarını kaybeden Lee bir oğula, henüz büyümeden öksüz kalan Patrick de doğumundan beri anılar biriktirmiş bir babaya kavuşmuştur. Lee, yeni evinde Patrick için bir oda ayırarak, Patrick de topun yuvarlanıp gitmesini engelleyerek bu yeni baba-oğul ilişkisine karşılıklı rıza göstermiştir.

Filmde satranca da yer veriliyor. Lee tesisatı tamir ederken, kendisini kiralayan yaşlı adamın babasını tanıdığını öğrenir: “Çok uzun zaman önce babanla satranç oynardık. Mükemmel bir satranç oyuncusuydu.” Lee, babasının iyi bir satranç oyuncusu olduğunu doğrular.