Bir trafik kazasından sağ olarak kurtulan Liam geçmişine ait hiçbir şey hatırlamadığını fark eder. Çevresindeki insanların ve hayvanların aniden ölümüne tanık olunca bunun havayla bulaşan bir virüs olduğunu düşünür. Ancak bir süre sonra sorunun kendisinde olduğunu anlar: Çevresindeki 50 adım yarıçapındaki dairenin içine giren herkes aniden ölmektedir. Bu kaderi paylaşmayan tek kişi Jane adlı genç bir kadın olur. Liam, Jane ile birlikte olduğu zaman öldürücülüğünün kaybolduğunu keşfeder. Artık kaderleri kesişen bu ikili geçmişlerini keşfe çıkarlar.

Yarıçap, gizem, gerilim, bilim-kurgu gibi sinemanın belli başlı türlerinin kıyısında dolaşan ama bunların hiçbirinin içine girmeyi başaramayan düşük bütçeli bir film. Filmin baş aktörü beklenmedik bir olay ile doğaüstü güçler edinen bir kahramana dönüşse de sahip olduğu gücü kontrol edemeyişi, iyi-kötü ayrımı yapmadan bütün insanların gücünden olumsuz etkilenmesi onu alışılmış süper kahramanlardan ayırır. Süreci başlatan olayın gerçekleştiği sırada yanında bulunan Jane onun gücünü nedeni anlaşılamayan biçimde nötralize etmektedir. Dönüşümün yıldırım düşmesi ile başlaması, elektriksel veya elektromanyetik bir mekanizmayı düşündürse de film bu olasılık üstünde de pek durmaz. Bunun yerine ikiliyi bir araya getiren gizemi ortaya çıkartmak için yavaş ilerleyen bir kurtarma kazısına girişir. Her iki kahramanın da geçmişlerini hatırlama sürecinin paralellik göstermesi akla yatkın gelmese de filmin geriliminin sürdürülmesi ancak böyle sağlanabilir. Jane masumluğunu film boyunca korurken Liam’ın korkunç geçmişi ile yüzleşmesi ve sonuçta ‘iyiliği’ seçmesi de yönetmenlerin havada bıraktığı bir sorun olarak kalır. Başlangıçta bilim kurgu tadı verse de bu iddiasından hızla uzaklaşan film, yaşananları ilahi bir temele bağlama çabası bile göstermez. Bütün bunların birleşimi, heyecan veren bir başlangıca sahip olmakla birlikte giderek dökülen ve sonuçta çöp yığınına dönen bir film bırakır geride.